CHP’lilerin Sorunu Parti değil Partiyi Yönetenler mi?
Yılmaz Bacacı DÜŞÜNDÜKÇE
yilmazbacaci@hotmail.com - 0 (532) 211-0151Yerel siyaseti bir kenara bırakıp, zaman zaman genel siyasete girmişliğim de vardır. Bu yazı da onlardan biri. Neden genel siyaset sorusunun yanıtı da, son günlerde Muharrem İnce’nin yeni parti kuracağı söylentileri ve geçmiş dönem (12 Eylül 1980) darbesi öncesi ve sonrası siyasette neler olmuş, kim kazanmış, kimler kaybetmişinin analizidir.
1950 Yılında Son bulan CHP İktidarı
Kurulduğu günden 1950 yılına kadar tek partili dönemde iktidar olan CHP 22 Mayıs 1950 yılında iktidarı 53 oy alan DP Partisine kaptırmıştı. Adnan Menderes Başkanlığında 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar iktidarda kalan DP askeri yönetimin hükümete el koyması sonucu iktidardan düştü. 20 Kasım 1960-29 Kasım 1961 yılları arasında başbakan olarak Cemal Gürsel, kısa bir süre de vekaleten Fahrettin Özdilek yönetmiştir. 27 Ekim 1965 Süleyman Demirel Başbakanlığından 1980 ihtilaline kadar da CHP Bülent Ecevit ile (26 Ocak 1974 - 17 Kasım 1974) tarihleri arasında MSP ile kurduğu koalisyon (bu aynı zamanda birinci Ecevit hükümeti olarak da bilinir) hükümetine başbakanlık yaptı. 1977 seçimlerinde 41.4 oranında oy alan CHP 213 milletvekili ile çoğunluğu kazanmasına rağmen hükümet kurmak için yeterli sayıya ulaşamadı. 21 Haziran 1977 tarihinde kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamadığı için düşmüştü. Bülent Ecevit, AP’den istifa eden 11 milletvekilinin de desteğini alarak 17 Ocak 1977 yılında kurduğu hükümete 14 Ekim 1979 ara seçimlerine kadar başkanlık etti. Bu olay halk arasında “Meşhur Güneş Motel olayları olarak da bilinir. Bu durumda görünen o ki CHP 1950 yılında kaybettiği tek başına iktidarı bu güne kadar kazanamamıştır.
Gelelim 1980 İhtilali Sonrası CHP’nin durumuna.
Hatırlanacağı gibi 12 Eylül sonrası tüm partiler kapatılmıştı. 06 Kasım 1983 yılında yapılan ilk seçimlere Anavatan Partisi Halkçı Parti Milliyetçi ve Demokrasi Partisi girmiş. ANAP 45.14 Halkçı Parti 30.46 MFP 23.27 oranında oy almışlardı. Tabloya bakıldığında milliyetçi, muhafazakar, liberal ve demokrat oyların toplam oranı 68.41 olarak görülür. Yani sosyal demokrat oy oranı 30.50 civarında. Aradan geçen 38 yıllık sürede bakıldığında sağ veya sol (Halk deyimiyle) diye tabir edilen oy oranlarının toplamında çok fazla bir değişiklik olmadığını görürüz. 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarına bakıldığında sağ oyların toplamı 63 civarındadır. CHP’nin tek başına aldığı oy oranıysa 22.60 dır. Bu bir anlamda CHP’nin her seçimde güçlenmesi gerektiği halde ne hikmetse oy kaybına uğramış. (Bu noktada Bülent Ecevit’in 1950 yılından sonra CHP ile aldığı en yüksek oy olan 1977 seçimlerinde aldığı 41.4 oy oranını hatırlatmakta yarar var.) 1987 yılında yapılan çoklu parti ilk seçimlerinde de oy oranlarında çok fazla bir değişim olmadığını görüyoruz. Halk dilinde sağ partiler olarak bilinen ANAP, DYP, RP, MÇP oylarının toplamı 64 civarında. SHP ve DSP sol parti oyları da 32 oranında. Üstelik 1983 yılında kurulan Halkçı Parti 02 Kasım 1985 yılında Sosyaldemoktar Partisi ile birleşerek Sosyaldemoktar Halkçı Parti adını almış Genel Başkanlığına da Erdal İnönü seçilmiştir. 1983 seçimlerinde tek başına Halkçı Parti’nin 30.46 oy aldığını unutmayalım. 1987 seçimleri sonucuna baktığımız da Sosyaldemoktar parti olarak bilinen SHP ve DSP nin aldığı 32 lik oyların kayda değer bir artış sağlamadığı aşikar. 12 Eylül yasaklarının ardından 09 Eylül 1992 senesinde yeniden seçimlerde yer almaya başlayan CHP Deniz Baykal Genel Başkanlığında girdiği ilk 24 Aralık 1995 seçimlerinde 10.47 oy oranıyla 49 Milletvekili çıkarmıştı. Aynı seçimlerde DSP 14.6 ile 76 Milletvekili kazanmıştı. 18 Nisan 1999 seçimlerinde 8.7 oy alan CHP Meclis dışında kalmıştı. Aynı seçimlerden 22.2 oy alan DSP birinci parti olarak çıkmıştı. MHP ve DYP nin parlamento dışı kaldığı Ak Parti’nin 34.28 tek başına iktidar olduğu 2002 seçimlerinde CHP 19.39 oy alarak yeniden parlamentoya girmeye hak kazanmıştı. O günden bu güne kadar yapılan tüm genel seçimlerde oyları 22 ila 25 arasında değişen CHP bir türlü istenilen başarıyı yakalayamamıştır. Tüm bu yaşananlara bakıldığında ben parti olarak CHP’de sorunun parti de değil partiyi yönetenlerde olduğunu düşünüyorum. 1950 yılından sonra 1977 yılında Bülent Ecevit ile alınan 41 CHP oylarının tesadüf olmadığını, başka bir parti adıyla CHP’nin parlamento dışı kaldığı 1999 seçimlerinde 22 oyla birinci parti çıkmasında ki kişisel başarısına bağlamamak mümkün değil. 38 oranında oy alan Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu ve 31 oranında oy alan Cumhur Başkanı Adayı Muharrem İnce’nin aynı başarıyı yakalayamadıklarını görüyoruz. Bu durumda Muharrem İnce’nin yeni bir parti kurması halinde alacağı oyların yüzdesi ne olursa olsun büyük bir bölümü CHP’li seçmenlerden olacaktır. İnce’ye gidecek olan her oy CHP’nin gücünün biraz daha azalmasına neden olacaktır.
Sorun CHP mi Kılıçdaroğlu mu?
1987 seçimleri öncesinde Turgut Özal’ın seçim çevrelerinin maksimum milletvekili sayısını 6’ya indirdiğini. Ayrıca 4, 5 ve 6 milletvekili seçen çevrelerde en çok oyu alan partiye ekstra 1 milletvekili verilmesinin yasalaştığını da hatırlatmakta yarar var. Şimdilerde de zaman zaman dar bölgeli seçim sistemini medyada yer aldığını da görüyoruz. Seçimler öncesinde yasallaşması halinde Ak Partinin ekstradan minimum 25*30 arası milletvekili çıkarmasının yolunu açmak olacaktır. Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu dönemlerinde CHP’nin istenilen iktidar yolunda başarılı olamadıkları görülürken sayın Muharrem İnce’ye sormak lazım; Sorunun CHP değil CHP’yi yönetenlerde olduğu dillerden düşmezken parti içindeki demokratik mücadeleyi bir kenara bırakıp, yeni parti kurma çabaları nedir? Birilerinin ekmeğine yağ sürmek mi yoksa birilerinin değirmenine su taşımak mı?
Sayın Muharrem İnce, Kemal Kılıçdaroğlu kongrede yaptığı konuşmasında dostlarımızla iktidara yürüyeceğiz diyor ya sende bu dostların arasında yer alacak mısın, yoksa CHP ile bağlarını koparıp yeni oluşumlarla bir dostluk köprüsü mü kuracaksın?