04 Ağustos 2025 - Pazartesi
Türk Dizilerine Yönelik Sert Eleştiriye Sosyolojik Bir Bakış
Son yıllarda Türk dizileri, Latin Amerika’dan Balkanlar’a, Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada büyük ilgi görüyor.
Yazar - Gülsüm İldeniz Yaşama Ayna Tutmak
Okuma Süresi: 2 dk.

Gülsüm İldeniz Yaşama Ayna Tutmak
gildeniz59@gmail.com - 0532 496 7090Son yıllarda Türk dizileri, Latin Amerika’dan Balkanlar’a, Ortadoğu’dan Uzak Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada büyük ilgi görüyor. Ancak bu başarı, beraberinde bazı tartışmaları da getiriyor. Son olarak bir Rus sosyologun çıkışıyla gündeme gelen eleştiri, dizilerimizin “kültürel bir zehir” yaydığı yönünde.
Eleştiride, Türk dizilerinin merkezine yerleşen temaların dedikodu, entrika, aldatma ve aile içi kaos olduğu; bu içeriklerin hem Türk toplumunda hem de dünyada olumsuz sosyal davranışları pekiştirdiği savunuluyor. Bu yorum yüzeyde sert görünse de, alt metninde çok önemli bir soru barındırıyor: Medya içerikleri gerçekten toplumsal davranışları bu denli şekillendirebilir mi?
Sosyolojik açıdan bakıldığında, popüler kültür ürünleri —özellikle diziler— sadece birer eğlence aracı değil, aynı zamanda norm, değer ve ilişki biçimlerinin taşıyıcısıdır. Ancak bu tür içeriklerin toplumları tek başına “zehirlemesi” değil, var olan toplumsal yapıdaki kırılganlıkları beslemesi ya da yansıtması mümkündür. Yani sorun sadece dizilerde değil, o dizilere olan yüksek taleptedir.
Rus sosyoloğun sözleri bize şunu hatırlatmalı: Kültürel üretim kadar kültürel sorumluluk da önemlidir. Evet, diziler satıyor, izleniyor, hatta prestij kazandırıyor. Ama aynı zamanda kadına yönelik şiddet, toksik ilişkiler, hiyerarşik aile yapıları gibi sorunları romantize etme riski taşıyor.
Türk dizileri global sahnede yükselirken, senaryo yazarları, yapımcılar ve toplumsal aktörler olarak bizler de şu soruyu sormalıyız: Ne anlatıyoruz ve bu anlattıklarımız kimleri nasıl etkiliyor?
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları