05 Temmuz 2025 - Cumartesi
“Yargı Kimi Yargılıyor? Seçmeni mi, Siyaseti mi?”
Son zamanlarda kamuoyunun gündemini meşgul eden siyasi operasyonlar, tutuklamalar ve yolsuzluk soruşturmaları yalnızca hukuk sistemine değil, toplumsal barışa ve demokratik olgunluğa da doğrudan etki ediyor. Ancak dikkat çeken temel bir soru var: Neden sa
Yazar - Gülsüm İldeniz Yaşama Ayna Tutmak
Okuma Süresi: 3 dk.

Gülsüm İldeniz Yaşama Ayna Tutmak
gildeniz59@gmail.com - 0532 496 7090Son zamanlarda kamuoyunun gündemini meşgul eden siyasi operasyonlar, tutuklamalar ve yolsuzluk soruşturmaları yalnızca hukuk sistemine değil, toplumsal barışa ve demokratik olgunluğa da doğrudan etki ediyor. Ancak dikkat çeken temel bir soru var: Neden sadece bazı partilere dokunuluyor da, diğerleri sessizce korunuyor?
Bu sorunun arka planında sadece hukuk değil, aynı zamanda kolektif hafıza, seçmen kimliği ve adalet algısı yatıyor.
Seçmen Hangi Rolde Görülüyor?
Bir partinin hatalı uygulamalarını ortaya çıkarmak elbette hukuk devletinin gereğidir. Ancak bu soruşturmalar sırasında o partinin seçmenini küçümseyen, hatta aşağılayan söylemler; toplumu kutuplaştırmakla kalmaz, derin bir “temsili inkâr” duygusunu da besler. Seçmen, yalnızca oy verdiği için yaftalanıyorsa burada ciddi bir sosyal adalet ihlali vardır.
Oysa ki insanlar çoğu zaman bir siyasi partiye; ideolojisi, hizmetleri ya da yerel ihtiyaçları doğrultusunda oy verirler. Bu tercihler, onların “ahlaki suç ortağı” oldukları anlamına gelmez. Tam tersine, seçmenlerin bilinçli ve onurlu tercihlerine saygı duymak demokratik bir toplumun vazgeçilmezidir.
Çifte Standart Algısı Ne Yaratır?
Toplumun hafızasında çok net izler vardır: Aynı eylem bir partiye ceza, diğerine ise göz yummayla sonuçlanıyorsa, burada çifte standart algısı doğar. Sosyolojik olarak bu, “meşruiyet krizini” tetikler. İnsanlar artık yasaların üstünlüğüne değil, kim iktidarda ise onun hukukuna inanır hâle gelir.
Bu da yargıya olan güveni sarsar, halkın adaleti kendi meşrebince yorumlamasına neden olur. Bu noktadan sonra “toplumsal yargı”, devlet yargısının önüne geçer. Oysa hukuk, yalnızca adil olmakla kalmamalı; adil görünmelidir de.
Temiz Siyaset Herkes İçindir
Siyasetin temizlik anlayışı partilere göre değişmemelidir. “Temiz toplum” sloganı sadece rakip partilere yöneltilmiş bir sopa değil, aynaya tutulmuş bir yüzleşme olmalıdır. Siyasi ahlak yasası, mal varlığı denetimi, “nereden buldun?” yasası gibi düzenlemeler, tüm siyasi figürleri ve kurumları kapsamalıdır. Aksi halde adaletin gözü değil, yönü olduğu konuşulmaya devam eder.
Sonuç Yerine: Güven, Toplumun Harcıdır
Bir toplumun bir arada kalabilmesi için hukuk sistemine, demokrasiye ve seçimlere olan güveni yüksek olmalıdır. Eğer seçmenler, sadece oy verdikleri için ötekileştiriliyor; yargı, bir kesime karşı bir cezalandırma aracına dönüşüyorsa bu durum, sadece bugünün değil, geleceğin demokrasisini de tehdit eder.
Toplumu kutuplaştırarak değil, adaletle birleştirmek gerekir. Unutulmamalıdır ki: Sadece siyaseti değil, toplumu da temiz tutan şey adaletin eşitliğidir.
Yorumlar (0)