13 Mayıs 2021 - Perşembe

BUYRUN BURADAN YAKIN...

Yazar - Reşit Sermet Elçi ANLAYANA
Okuma Süresi: 4 dk.
Reşit Sermet Elçi ANLAYANA

Reşit Sermet Elçi ANLAYANA

sermetelci@yahoo.com - 0532 593 38 44
Google News

Çocukluğum 1950'li yılların sonuna 60'lı yılların başına denk geldi. Benim çocukluğumda bayramların apayrı bir heyecanı vardı.
Nasıl olmasın!
-Çabuk büyüyor eskitene kadar kullansın gerekçesi ile- bir numara büyük alınıp, burnuna pamuk tıkılan ayakkabı da, -seneye de giyer gerekçesi ile- bir beden büyük alınan giysiler de -her çocuk gibi- bana da bayramdan bayrama alınırdı. 
Hiçbirimiz giysilerimizin bir beden büyük olmasından gocunmazdık. Yeni ayakkabılarımızı, giysilerimizi giymek için bayram sabahını heyecanla beklerdik.
Hatta ayakkabılarımızı başucumuza koyup yatardık. Bir de bayram harçlığı vardı tabi...
Sonuç olarak heyecanlanmamak elde değildi.
Şimdi ise üç yaşındaki torunumun elbise dolabı, ayakkabı dolabı var. Hergün ne giyeceğine karar verme süreci ise tam bir gösteri...
Çeşit çeşit ayakkabılar elbiseler içinden seçim yapmak kolay değil tabi...
Halbuki bizim zamanımızda alım gücün ne düzeyde olursa olsun, alabileceğin şeyler de sınırlıydı.
Lastik ayakkabı sadece tek marka vardı. Eşofman sadece lacivert ve kırmızı tek model vardı. O da ilk yıkanışta solardı ama olsun mutluyduk, gelecek endişemiz yoktu. Sevgi doluyduk. Mahalleki tüm çocuklar sokakta birlikte oynardık. Sokaklar bize paylaşmayı, sevmeyi, sevilmeyi, mücadeleyi, dostça rekabeti öğretti. 
Sonuç olarak bizim çocukluğumuzda ülkemiz güvenli bir "tasarruf" toplumu idi.
Ayrıca "Türk Parasını Koruma Kanunu" vardı, ülkede üretilen bir malın benzerinin ithal edilmesi yasaktı. (Hatta bu konuda Vehbi Koç'un hayatından bir kesiti anlatan Son İmparator adlı kitapta okunması gereken bir öykü var. Okumanızı öneririm.)
"Yerli Malı Yurdun Malı Her Türk Onu Kullanmalı" diye bağırdığımız, "Yerli Malı" haftaları düzenlenirdi. Dürüstlük bir "erdem"değildi. Zaten olunması gereken bir nitelikti. Rüşvet almak ahlaksızlıktı. Yolsuzluk kabul edilemezdi. Bu tür şeylere bulaşanlar dışlanırdı. İnsan içine çıkamazdı. 
Yani "tüketen" değil üreten, ahlaki ve insani değerlerleri olan, güvenli bir toplum idik.
Ne yazık ki, daha sonra iktidara gelen -ABD güdümlü- yönetimler döneminde, özellikle de 12 Eylül faşist darbesi sonrası iktidara gelen ANAP ve lideri Turgut Özal döneminde ülkemiz "tasarruf" toplumundan "tüketim" toplumuna, "dürüst" toplumdan "işini bilir" topluma dönüştürüldü.
Artık ülkede her şey vardı.
Hatta "Anayasa'ya bir kez delinmekle bir şey olmaz" diyen, "ülkeye para girsin de nasıl girerse girsin önemli değil" diyen, "benim memurum işini bilir" diyen, kara paraya göz yuman, "Türk Parasını Koruma Kanunu"nu iptal eden, ülkeye her türlü yabancı ürünün girmesine izin veren, tarikatlara şirin gözükmek için her yolu deneyen bir başbakan bile vardı. Sonra da Cumhurbaşkanı oldu.
Böylece mağaza vitrinlerinin, dükkan raflarının rengarek, çeşit çeşit ürünlerle dolduğu, kara paranın, rüşvetin, ihale cambazlıklarının "cenneti" bir ülke olduk.
Ama bu arada "İslam"ı hiç elden bırakmadık. Hatta darbeyi yapan "Atatürkçü" generaller" Türk-İslam Sentezi" adı altında ürettikleri "modern islam" "ılımlı islam" adlı politikalarla, bu günkü iktidarın -bir zamanlar- "hocam" diyerek karşısında "el pençe divan" durduğu, -şimdi ise- terörist ilan ettiği FETÖ'nun elebaşısı Gülen'e destek verdiler. Örgütlenmesinin önünü açtılar.
Bu politikalara "Hayır" diyenleri de;
Astılar, işkencelerde katlettiler, hapislerde çürüttüler, sakat bıraktılar, hayatlarını kararttılar.
Sonuç mu?
Buyrun buradan yakın...

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları
Köşe Yazıları